UTESAV’ın 39. Haliç Buluşması kapsamında düzenlenen program dizisinde bu haftanın konuğu Geçmişin İzinden Geleceğe Balkanlar konusuyla Araştırmacı Yazar Dr. Süleyman Gündüz oldu.
UTESAV Başkanı Mehmet Develioğlu’nun selamlama konuşmasının ardından sözü alan Dr. Süleyman Gündüz dinleyicileri Balkanların tarihine yolculuğa çıkardı.
Balkanlar dediğimiz coğrafyanın kapsadığı yerleri anlatarak sözüne başlayan Süleyman Gündüz, bugün daha çok Tuna’nın güneyini Balkanlar olarak kabul ettiğimizi söyledi. Dr. Süleyman Gündüz konuşmasında özetle şunlara değindi: “Bir Sırp tarihçi şöyle söyler: ‘Dünyada hiçbir millet yoktur ki Anadolu’yu yurt tutmak için kayıp vermiş olmasın.’ Osmanlı’da Anadolu’yu yurt tutmak için yuvarlak bir tahminle bir milyondan fazla insan kaybedilmiştir. Osmanlı yönetimi Balkanların kaybı kadar hiçbir kayba bu kadar üzülmemiş, hiçbir kayıptan bu kadar etkilenilmemiştir. Bu kaybın bizi nasıl etkilediği türkülerimize de yansımıştır. Yani Rumeli’nin kaybı adeta gönül tellerimizi sarsmıştır. Aslında biz kültürümüzü bir yana bırakacak olursak aynı şeylere sevinmiş ve aynı şeylere üzülmüş bir topluluktan bahsediyoruz.
Rumeli’nin bizim dünyamıza geri dönüşünün en önemli dönüm noktası Bosna’daki elim savaşlar olmuştur. Balkan Harbinde bölgeden çekilmiş olmamıza rağmen bu topraklardan vazgeçilememiştir. Biz bölgeye yardıma giderken aslında bu elim savaşlar gönül coğrafyamızın genişlemesine neden olmuştur. Ben Üsküp’e yardım konvoyu ile gittiğimde müthiş bir heyecan vardı ve minarelerden selâ okunuyordu. Bunun sebebi ilk defa Payitaht’tan bu bölgeye yardım gelmesiydi. Dolayısıyla Türkiye’nin bölgede oluşu tarihle yüzleşmeyi sağlamış oluyor.
Roma Doğu ve Batı Roma olarak ikiye bölündüğünde Doğu Roma toprakları bugünkü Balkan topraklarını kapsıyordu onun merkezi de İstanbul’du. Doğu Roma’nın zayıflamasıyla birlikte bölgede küçük yapılar oluşmaya başladı. Bizans’ın yerini Osmanlı’ya bırakmasıyla birlikte bu bölgeler Türklerin oldu. İstanbul’un fethinden 10 yıl sonra topraklarımıza katılan Rumeli bölgesine o zamanlarda Avrupa-i Osmanî denirdi.
Osmanlının Balkan topraklarını yönetmiş olmasının çok önemli dinamikleri var. Fetihten sonra bölge halkının Osmanlılardan yana tavır takındığını papaya yazılan bir mektupla öğreniyoruz. Niçin böyle olduğu noktasında şunu söyleyebiliriz; aristokrasi, ağır vergiler vs. halkı yıldırmıştır. Osmanlı bölge halkını asimile etme yoluna gitmemiş ve yöneticileriyle bölgede adaleti sağlamıştır. Osmanlı’nın bölge halkını asimile etmeye çalışması yapılacak işleri, izlenecek politikaları akamete uğratabilirdi. Bugün Balkanlara gittiğimiz zaman gerek Müslümanlar gerekse Yahudi ve Hristiyanlar Osmanlı dönemindeki parıltılı günleri ararlar.
Günümüze geldiğimizde Balkanlar istikrarsızlığın adı olarak anlaşılır. Sanki yarın çatışma olabilecekmiş gibi bir izlenim vardır. Bizim bugünden Rumeli’ye yaklaşımımız daha çok romantik oluyor ama bunun ötesinde daha realist davranmamız gerekiyor. İşadamlarımızın bölgelere gitmesi ve Macaristan tutun da Sırbistan, Romanya, Slovenya’ya kadar olan bölgede daha çok ticari faaliyetleri canlı tutmamız gerekiyor. Üzülerek belirtmem gerekir ki özellikle Bosna Savaşı’ndan sonra en çok Aliya’yı anlatırız ama Balkanlara dair sahip olmamız gereken bilgilere sahip değiliz, maalesef daha çok savaşlar ile hatırlıyoruz. Orada bir kültür dünyası inşasının nasıl olduğuna dair ciddi çalışmalarımız yok. Yani kültür, edebiyat ve müzik anlamında bölgeyi tanımıyoruz.
Balkanların siyasal sistemleri oturmamış olsa bile Balkanlardaki ticari ve sosyal ilişkilerimizi geliştirmemiz gerekir. Çünkü Balkanlar bütün insanlığa örnek gösterilecek bir coğrafyadır.
Genelde Balkanlardaki ülkeler, kendi aralarındaki gerilimleri çözmek için AB veya NATO’yu kurtuluş yolu olarak görüyorlar. Çünkü aralarındaki barış dilini bulamıyorlar. Özellikle ortak tarihimizi düşündüğümüzde Balkanlarda Türkiye’nin barış dilini rahatlıkla kurabileceğini söylememiz gerekir. Bugün her ne kadar Bulgaristan, Yunanistan, Romanya, Slovenya ve Hırvatistan AB içinde yer alıyorsa da burada hem siyasal hem kültürel hem de ekonomik anlamda ilişkiler geliştirilebilir. Türk yayıncıların bu bölgedeki önemli yazarlarının kitaplarını Türkçeye çevirmeleri Türk kitaplarının da bu dillere çevrilmesi gerekiyor. Bizim Rumeli ile kültür ve medeniyet anlamında çok güçlü ilişki biçimlerimiz var.
Son söz olarak şunu söyleyebilirim; Balkanlar bizim için son derece önemlidir. Balkanlarla olan ilişkimizi romantik ve realist bir çerçevede yeniden inşa etmemiz gerekmekledir. Balkanlarla kurabileceğimiz ilişkiler ulus devletlerin inşasından sonra eşit halklar ilişkisi çizgisinde olmalıdır.”
Dr. Süleyman Gündüz’ün konuşmasının ardından programımız soru cevap faslı ile son buldu. Programımızı izlemek için linke tıklayabilirsiniz: https://www.youtube.com/watch?v=C7WWN45Qa4w