UTESAV’ın 41. Haliç Buluşması kapsamında Güney Amerika’da Osmanlılar Elturko konusuyla UTESAV Mütevelli Heyeti Başkanı, Yapımcı ve Yönetmen Dr. İsrafil Kuralay’ı ağırladık.
Yoğun katılımla gerçekleşen programın selamlama konuşmasını UTESAV Başkanı Mehmet Develioğlu yaptı. Develioğlu konuşmasında 1850’li yıllardan itibaren Lübnan, Suriye, Ürdün, Filistin ve Anadolu’dan yeni kıta Amerika’ya göç eden 30 milyon Osmanlı vatandaşı Elturkoların umut dolu yolculuklarını İsrafil Bey’in sunumlarıyla dinleyeceğimize değinerek sözü İsrafil Kuralay’a bıraktı.
Dr. İsrafil Kuralay 2013 yılında hazırlığına başlanan Elturko belgeselinin 2014 yılında TRT’de yayınlandığını ifade etti. Kuralay, Elturkoların çeşitli hikâyelerini anlattığı konuşmasında özetle şunlara değindi. “1850’li yıllardan sonra Osmanlı giderek artan bir zayıflama sürecine giriyor. Bu dönemde özellikle Lübnan, Suriye, Filistin, Mısır, Ürdün ve Anadolu’dan çok sayıda insan Amerika kıtasına göç ediyor. Göç edenlerin ortak kimliği ise İspanyolca ELTURKO idi. Osmanlı zayıflama sürecindeyken Amerika kıtasında bir yükseliş vardı. Kölelik kaldırılmıştı ve işçi açığı mevcuttu. Dolaysıyla Amerika kıtası işçilerin cazibe merkezi haline gelmişti. O dönemde çok sayıda Osmanlı vatandaşı göçmen Akdeniz üzerinden Amerika kıtasına gittiler. Giden insanların ellerinde sadece bir çantaları ve birçok umutları vardı. Yoksul ve gariban insanlardı.
Burada bir parantez açmak isterim. Lübnan Osmanlı Devletinin 400 yıl kadar kaymakamlığı olarak yönetiliyor ve son dönemlerde mutasarrıflık olarak farklı bir yönetim uygulanıyor. Buranın yönetiminde iki ailenin etkisi büyüktür; Arslan ve Canpolat ailesi. Arslan ailesinden Emin Arslan Arjantin’deki ilk büyükelçimiz olmuştur. Kendisi Lübnan’dan İstanbul’a gelmiş ve Dış işleri Bakanlığı’nda görev yapmıştır. O dönemde göçler çoğalınca dönemin padişahı Sultan Abdülhamit devletin imajının bozulduğunu düşünerek göçleri engelleme kararı alıyor, daha sonra sadece gayrimüslimlerin gitmesine izin veriliyor. Ama ekonomik sıkıntılar sebebiyle bunu da engelleyemiyorlar. Bunun üzerine Marsilya’da başkonsolosluk açılıyor, Emin Arslan burada büyükelçi olarak burada mülteci sorunlarıyla ilgileniyor.
Bir diğer anekdot Lübnanlı Halil Cibran ile ilgili; kendisi ressam, yazar ve düşünür. 1895 yılında ailesiyle Amerika’ya gidiyor. Çeşitli yerler ve ülkelerde eğitimler alıyor 20 yıl New York’ta yaşıyor ve edebiyat alanında çalışmalar yapıyor. Lübnan bizim için çok önemli bir yer, oradaki tarihi yapıların hepsi Osmanlı eseridir. Amerika’da Lübnan rüyası gören Halil Cibran’ın bir şiiriyle bu bölümü bitirmek istiyorum.
Geldim, gitmelere bekle diyerek.
Attım valize birkaç kırgınlık,
Bir iki vefasızlık.
Bir kaç acı söz,
Benim hatırladıklarım.
Bir kaç iyi söz,
Senin unuttukların.
Geride kalan ne varsa;
Boğazın sularına serdim.
Geldim, korkma aç kapıyı,
Sende kalmaya değil;
beni almaya geldim.
Arjantin göçmenler için çok önemli bir ülke. İlk gelen göçmenler, göçmen oteline alınıyorlar bir süre sonra Arjantin içlerindeki tarım alanlarına gönderiliyorlar. Osmanlı vatandaşları tarım alanlarına gitmek istemiyorlar. Seyyar satıcılık yapmayı tercih ediyorlar. Belgesel için oradaki göç idaresinin başkanıyla görüştük. O kişi asıl adının İsa olduğunu ama değiştirildiğini söylemişti. Zaten insanlar göçmen olduğunu ilk başta gizliyorlar ve isimleri de hep değiştirilmiş. Arjantin’de İslam merkezi var oranın başkanıyla röportaj yaptık. Cerrahi tekkesine gittik altmışa yakın insan iftar hazırlığı yapıyordu. Hemen hepsi sonradan Müslüman olan insanlardı.
Brezilyada çok sayıda Suriyeli var. Çok başarılı Lübnanlı ve Suriyeli işadamları var. Sanpaolo’da 25 Mart Caddesi var İstanbul’daki Mahmutpaşa gibi… Çok sayıda Osmanlı vatandaşının iş merkezleri var. Orada Elturkolardan Hacer Hanım ‘3. kuşak buradayım göçmen olmanın ne demek olduğunu ben size anlatamam’ demişti. Sanpaolo’da iki cami var, ikisini de ziyaret etme imkânımız oldu. Orada Hindistan’dan gelen Tebliğ Cemaati’ne bağlı kişiler vardı, çeşitli irşad faaliyetlerinde bulunuyorlardı.
Anlatacağım başka bir anekdot da şöyle: 1865 yılında Osmanlı topraklarından iki gemi ola çıkıyor. Gemi varması gereken yere fırtına sebebiyle varamayınca başka bir limana sığınılıyor. Bunu öğrenen halk Osmanlı vatandaşlarının limana geldiğini görünce merak edip gemiyi ziyaret ediyorlar. Gelenler arasında zenciler de var, gemideki Abdurrahman Efendi’ye dini kisvesinden ötürü saygı gösteriyorlar. Daha sonra namaz kılarken zencilerin de cemaatte olduğunu görüyor ve Müslüman zenciler olduğunu anlıyor. Zenciler Abdurrahman Efendi’nin orada kalıp tebliğ faaliyetlerinde bulunması için ısrar ediyorlar. Velhasıl Abdurrahman Efendi orada kalıyor. Buradaki zenciler Batı Afrika’dan alıkonulup getirilmişler. Hatta öyle oluyor ki 1800’lü yıllarda zenci nüfusu beyazların nüfusunu geçiyor. İmam Abdurrahman Efendi’nin 20 bine yakın insanı irşad ettiğini söyleniyor. İstanbul’a döndükten sonra Brezilya’da ilk Müslümanlar adlı kitabı yazıyor.
Bir başka şehrimiz Şili idi. 350-500 bin civarı Filistinli Elturko yaşıyor. Çok sayıda dernek, tesis stadyumları vs. var. Arap araştırmaları merkezinde bir profesörle randevumuz vardı. Bir başka anekdot da Selam Mescidi ve Kültür Merkezi. Onların da Suriyeli göçmen bir aile olduğunu öğrendik.
Meksika bir başka durağımızdı. Aron Bey İstanbul Yahudilerinden Meksiko City’nin en büyük müteahhitlerinden, o da Elturkolardan. Bir başka tanıştığımız kişi Kırımlı Meryem Hanım idi. Babası Polonya Türklerinden. 2. Dünya Savaşı döneminde Kırım’a gelmiş evinde İstanbul fotoğrafı bulunduğu için idam edilmiş. Meryem Hanım Almanya’da ve Türkiye’de hemşirelik okuyor sonra bir Meksikalıyla evleniyor. Evi bir Türk müzesi gibiydi. Eşiyle de evinde Türk geleneklerini yaşatmak istediğini şart koşarak evlenmiş.
İşte Elturkolar Amerika kıtasının çeşitli yerlerindeler. Ben daha fazla Osmanlı vatandaşının çeşitli kıtalarda yaşadıklarına inanıyorum. Bu vesile ile oralarda yaşayıp vefat eden Osmanlı vatandaşı Elturkoları da rahmetle anıyorum.”
Dr. İsrafil Kuralay’ın konuşmalarının ardından programımız katılımcıların katkıları ve soru cevap bölümüyle son buldu.