UTESAV Haliç Buluşmaları programları kapsamında “Taşlar ve Kuşlar” konusuyla Şair – Akademisyen Prof. Dr. Nurullah Genç’i ağırladı.
Programın açılış ve selamlama konuşmasını UTESAV Mütevelli Heyeti Başkanı Mehmet Develioğlu yaptı. Moderatörlüğünü UTESAV Mütevelli Heyeti Üyesi İsrafil Kuralay’ın gerçekleştirdiği program, MÜSİAD Genel Merkezi’nde gerçekleştirildi. Kuralay giriş konuşmasını yaptıktan sonra Prof. Dr. Nurullah Genç’in özgeçmişi hakkında bilgilendirme yaparak sözü sayın Genç’e bıraktı.
Osman Sarı’nın Taş Gazeli şiirinden bir bölüm okuyarak konuşmasına başlayan Nurullah Genç, “Öyle taşlar vardır ki ancak onunla muhatap olduğumuzda kendisindeki hüneri görürüz. Mesela Hacerü’l Esved hakemliğe söz konusu oluyor. Adil bir şekilde muamele edebilmenin güzelliği bir taşla hatırlatılır” şeklinde konuştu.
Taşlardan bir taş olan mezar taşlarının da insanoğluna birçok mesaj verdiğine değinen Genç, insanın hayat karşısında taş gibi değil su gibi olması gerektiğini dile getirerek konuşmasını şöyle sürdürdü: “Çünkü insan sudan yaratılmıştır ve su taşları eritir, su gibi olan insan taşlarını eritmeye başlar.”
Türkiye’nin son 100 yılı bir taş üzerinden anlatılabilir.
Prof. Dr. Nurullah Genç Türkiye’nin son 100 yılının bir taş üzerinden anlatılabileceğine dikkat çekerek o taşın “sabır taşı” olduğunu ifade etti. Necip Fazıl Kısakürek’in “Sabır Taşı” piyesindeki genç kızın saraya sultan olma hikayesini anlatan sayın Genç, “39 yıl başında beklediğiniz bir emanetin 1 gün başında beklemeyi beceremediğiniz zaman bu topraklarda cariye olanların, yine bu topraklara nasıl sultan olduğunu çok iyi biliyorsunuz. Bunu anlamak için Çanakkale’ye bakabilirsiniz veya İngilizlerin İstanbul’dan çekilirken sarf ettiği sözleri hatırlayabiliriz. Onlar ‘biz yenilmedik, onlar bizim yenildiğimizi zannedecek’ demişlerdi. Soru şu: Acaba hangi Truva atlarını içimizde bıraktılar?”
Diğer bir taşın da “sadaka taşı” olduğunu söyleyen Prof. Dr. Nurullah Genç, konuşmasına şöyle devam etti: “İstanbul hakkında yazan batılı bir düşünür şunları söylemiştir ‘Bir hafta sadaka taşının başında bekledim, kimin parayı koyan kimin parayı alan olduğunu anlayamadım.’ Yani kim muhtaç kim değil göremediğini ifade ediyor. Biz bir eylemde bulunurken insanların kalplerini incitmeyecek şekilde yapmayı o kadar iyi bellemiştik ki bugün geldiğimiz nokta çok manidar. Nasıl oldu da sadaka taşından yollara taş bırakan insanlar haline dönüşen bir millet olduk?”
Bununla birlikte yoldaki taşları kaldırmak ve taşın altına elini sokmaktan bahseden sayın Genç, “istiyorum ki insanımızdan birileri yolda bir taş gördüğünde onu kaldırmaya çalışsın, gayemiz budur. Efendimiz yoldaki taşları kaldırmanın sadaka olduğunu söylemiştir.” şeklinde konuştu.
Nurullah Genç taşlar konusunu bitirirken içimizdeki bazı taşları şöyle sıraladı: kibir taşı, riya taşı, sıla-i rahim taşı, dedikodu taşları, medeniyet taşı, şirk taşları…
Kuşlar başlığını Feridüddin Attar’ın Mantıku’t Tayr eserinden açıklayan Prof. Dr. Nurullah Genç, Hüdhüd kuşuna değindi. “Liderliğini yaptığı bütün kuşlara uzun bir yolculuktan sonra kuşların anası olan Simurg’a ulaşacaklarını söyleyen Hüdhüd Kuşu, beraberindeki kuşlarla yolculuğa çıkar. Belirtilen yere ulaştıklarında yolculuğu tamamlayan 30 kuş karşılarında Simurg’u görürler. Bir de bakarlar ki Simurg kendilerinden başka bir şey değil. Buradaki hakikat şudur: Bütün her şey ana kaynağına döndürülecektir. Anka kuşlarından, kırlangıçlardan ve birkaç deli güvercinden bahseden Prof. Dr. Nurullah Genç, Yağmur şiirinden birkaç kıta okudu. Konuşması boyunca diğer şiirlerinden de birkaç bölüm okuyan Genç, hayata şiirsel bir bakış açısıyla baktığımızda daha insancıl, daha naif ve daha karşısındakine değer veren bir yaşamın bizi kuşatacağını dinleyicilerine hissettirdi. Program Prof. Dr. Nurullah Genç’in katılımcıların sorularına verdiği cevapların ardından son buldu.