UTESAV 42. Haliç Buluşmasında Afrika Medeniyetinde Müslümanlar konusuyla Türkiye Dakar Büyükelçisi Prof. Dr. Ahmet Kavas’ı ağırladı.
UTESAV Mütevelli Heyeti Başkanı Mehmet Develioğlu’nun selamlama ve teşekkür konuşmasının ardından sözü alan Sayın Büyükelçimiz, dünyanın her yerinde olduğu gibi Afrika’da da Müslümanların sorunlar yumağının merkezinde kabul edilmek istendiğinden bahsederek bunun böyle olmadığının ve olmayacağının bilinmesi gerektiğini söyledi, doğru algıyı oluşturmakla mükellef olduğumuzu hatırlattı.
Prof. Dr. Ahmet Kavas konuşmasında özetle şunlara değindi: “Biz genel itibariyle Asya toplumuyuz ama İslamiyet’ten öncesini de düşündüğümüzde Avrupa tarihinin şekillenmesinde çok önemli bir topluluk olduk. Totalde düşündüğümüzde Asya ve Afrika da Türkler olmadan okunamaz. Afrika’yı okurken medeniyet noktasında kıtayı bir yerliler bir de dışarıdan gelenlerin etkisi olarak bilmemiz gerekir. Zira dışarından gelenlerin varlıklarının devamında olmazsa olmaz kıtanın Afrika olduğunu bilmek durumundayız. Bugün dünyanın hepsi Afrika ile hemhal olma gayreti içindedir. Dışarıdan gelen bu tesirlerin getirilerinin yanında birçok götürüsü olmuştur ama Afrika edilgen bir kıta değildi, Osmanlı devleti dahil olmak üzere kıtaya hakim olmaya çalışmış güçlerin medeniyetlerinin şekillenmesinde Afrika kıtasının etkisi büyüktür. Türkiye olarak biz Afrika’da son yirmi yılda adeta şirazesi kopan bir kitabın sayfalarını ilmek ilmek birleştirmiş bir durumdayız. Bu kitabın yazılı sayfalarını okuyup yazılmamış olan sayfalarını yazmakla mükellef bir konumdayız.
Afrika dediğimiz zaman bu coğrafyada yaşayan herkesi kapsadığını bilmemiz gerekir. Afrika’yı bu bütünlüğüyle Afrika yapan ve bütünleştiren Müslümanlar olmuştur. Bu bir inanç bütünleştirmesidir. 20. yy başına kadar Afrika dendiğinde bir Müslüman topluluğu akla geliyordu. Afrika 1900’e gelindiğinde %90’ı Müslüman olmuş bir coğrafyaydı. Afrika kıtası Hz. Ömer döneminde itibaren İslamlaşmaya başlamış ve İslam ve insanlık tarihinde parlak sayfalar açmıştır. Bu kurulan medeniyetlerin isimlerini veya yetiştirdikleri değerli ilim adamlarını zikretmek çok zamanımızı alır ama birkaçına değinmekte fayda vardır. İbn Batuta, Afrika’nın tanınmasında en önemli rolü oynamıştır. Coğrafya ile ilgili insanlığa önemli bilgiler bırakmış insanlık medeniyetinin bizlere ulaşmasındaki kilit isimlerdendir. İkinci önemli şahsiyet İbn Haldun’dur. O sadece Kuzey Afrikalı bir âlim değil Avrupa’yı, Endülüs’ü, İslam tarihini hassaten Afrika’yı köy köy millet millet izah edebilen bir kişi olarak Afrika üzerindeki Müslümanların ağırlığını en iyi izah eden isim olmuştur. Bir başka isim olan Hasan el Vezzan’ın kitapları, kıtanın Müslümanlar ve gelecek kuşaklar açısından daha iyi bilinmesinde önemli rol oynamıştır.
Sömürgeciliğin en kötü örneğinin modern çağda yapıldığı bir zamanda bunu Afrika üzerinde tüm zalimlikleriyle Avrupalılar uygulamışlardır. Tüm misyonerlik faaliyetlerine rağmen Afrika nasıl bir İslam medeniyetiyle yoğurulmuş ki ettikleri olumsuz tesir orada İslam’ın bitmesini sağlayamamıştır. Bunu sağlayamamalarının nedeni bölgenin zamanında İslam ile çok iyi mayalanması sebebiyledir. Bugün Afrika medeniyeti üzerinde çizilen sınırlar İngiltere’nin, Fransa’nın masa üzerinde çizdiği sınırlardır. Bu sınırların gerçek sınırlar olduğunu düşünmüyoruz. Bugün biz Afrika medeniyetini bir bütün olarak görmeliyiz. ‘Afrika’da medeniyet yoktur yeni olacak’ diye bir şeyi kabul etmemiz mümkün değildir. Henüz Avrupalıların varlığından haberin olmadığı bir zamanda Afrika’da köklü bir medeniyet inşa edilmişti. O zamandaki medeniyeti bugün nasıl kaybettik bunu sorgulamamız gerekir.
Bugün Mısır’daki İbn Tolun Camii’nden Kayrevan’daki Ukbe bin Nafi Camii’ne kadar daha birçok şehirde ayakta kalan ve haklarında bilgi sahibi olduğumuz eserler İslam’a ve Müslümanlığa hizmet merkezli kervanlar, medreseler, köprüler vs. daha birçok eser büyük bir medeniyetin tezahürleriydi ama bunları yıktılar. Portekizler 1505 yılında geldiklerinde tüm Doğu Afrika sahillerinde taş taş üstünde bırakmayarak Müslümanlığı yok etme kastının benzerini İspanya Kuzey Afrika’da gerçekleştirdi. Onların tüm tahribatlarına rağmen Osmanlı bu iki Avrupa gücünü bölgeden uzaklaştırarak Afrika’da İslam medeniyetini hem inananları bakımından hem de inananların tarihteki izleri bakımından çok önemlidir. Osmanlı kıtaya almaya değil vermeye gitmiştir. Ne kıtanın insan kaynağını tüketmeye gitmiş ne de kıtanın tabi kayaklarını kendi menfaati için tüketmiştir. Ama kendi halkını Afrika’nın Endülüs olmaması ve sömürülmemesi için feda etmiştir.
Bugün dünyada var olmak isteyen devletler şunu biliyor ki Afrika’da var olmak zorundalar. Türkiye’nin bölgedeki varlığı Avrupa’nın varlığı ile birebir aynı olmamalıdır. Bu anlamda MÜSİAD’a, iş adamlarımıza, bölgede faaliyet gösteren STK’lara ve kamu kurumlarımıza ihtiyaç vardır. Onların eksiklerini konuşarak değil tamamlayarak, iyi taraflarını örnek alarak, geliştirerek Afrika’nın tarihteki önemini 21. yy’da oluşturarak birlikte yaşayabiliriz.”
Programımız Sn. Dakar Büyükelçimiz Prof. Dr. Ahmet Kavas’ın konulmalarının ardından katılımcıların sorularının cevaplanmasıyla sona erdi. Programı izlemek için linke tıklayabilirsiniz. https://www.youtube.com/watch?v=bMOa9WgyOJQ