Uluslararası Teknolojik, Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Vakfı (UTESAV) tarafından, aynı isim ile belgeseli de yapılan “Moğolistan’da Türk İzleri” konulu program düzenlendi.
İstanbul Ticaret Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Murat Yalçıntaş, MÜSİAD Genel Başkan Yardımcısı İsrafil Kıralay ve MÜSİAD Yüksek İstişare Heyeti Üyesi Ali Rıza Arslan’ın konuk olduğu programa; İstanbul Ticaret Odası Başkanı Şekip Avdagiç, MÜSİAD Genel Başkanı Abdurrahman Kaan ve MÜSİAD üyeleri, UTESAV Mütevelli Heyeti, muhtelif basın mensupları, sivil toplum kuruluşları, derneklerin yöneticileri, yazarlar ve akademisyenler katıldı.
MÜSİAD Genel Merkez’de gerçekleştirilen programın selamlama konuşmasını yapan UTESAV Mütevelli Heyeti Başkan Yardımcısı Ahmet Doğan Alperen, İbn Haldun’un ‘Tarih bilimlerin anasıdır, hatta sosyal bilim tarihten ibarettir. Tarihsellik gerçeklere yaklaşmanın tek anahtarıdır’ sözüyle başlayarak konuşmasına şöyle devam etti; ‘’Son iki yüzyıldır köklerimizden koparılma çalışmalarına büyük bir direnç göstererek bugünlere geldik. Kökünden utanıp farklı olduğunu gösterme pahasına kendimizden taviz verdiğimizde, menzile varmamız imkânsız hale gelmektedir. Köklerinden utananlar iki cami arasında olup beynamaz olanlara benzerler ve kaybetmeleri mukadder olur. Köklerimizden utanma yerine ona tutunma ve yükselme vakti gelmiş ve geçmektedir. Bugün ilim tarihinin en önemli keşiflerinden biri olan, Orhun Kitabelerini sınırlarında barındıran ve tarih itibariyle hep Türklerle birlikte anılan Moğolistan’ı konu edindik.
Bizler UTESAV olarak “İstikbal köklerdedir” düsturu ile son beş yıldır “Tarih Okumaları” adı altında köklerimizle rabıta kurup, hamasatten ziyade, tarihten ders alarak geleceğe ışık tutma adına çeşitli toplantı ve çalıştaylar yapmaktayız.’’
Türklerin tarih sahnesine çıktığı en eski ata yurdu Moğolistan’dır.
Moderatör Ali Rıza Arslan’ın giriş konuşmasının ardından kısa bir sinevizyon gösterisi yayınlanmış, ardından Moğolistan hatıralarını anlatmak üzere sözü Doç. Dr. Murat Yalçıntaş aldı.
Moğolistan ziyareti sırasında çektiği fotoğraflar ve video görüntülerini katılımcılarla paylaşan Yalçıntaş, Moğolistan’ın coğrafi yapısı, Moğolların ekonomik, sosyal ve kültürel hayatları ve Türklerle tarih içinde nasıl iç içe yaşadıkları konusunda bilgiler vermiştir. Murat Yalçıntaş’ın konuşması özetle şöyledir; ‘’Türklerin tarih sahnesine çıktığı en eski ata yurdu Moğolistan’dır. Türkler Göçebe bir kavim olduğu için, ilk defa 716 yılında Moğolistan’a anıt bırakmışlardır. Moğolistan’da Türklere ait ilk kelimelere rastladık. Bu kelimeler balbal denilen taşlarda yazar. Balbal taşlarının özelliği eski Türklerin vefat ettiklerinde öldürdükleri düşman sayısı kadar vefat eden kişinin mezarının olduğu yere taş dikmeleridir. Amaç, mezarda yatan kişinin ne kadar güçlü olduğunun bir göstermektir ve bu taşlar saymakla bitmeyecek kadar fazladır.
Moğolistan’ın sıcaklığı kış aylarında -30 dereceye kadar düştüğü için tarım faaliyeti yok denecek kadar azdır. Halk büyükbaş hayvancılık yaparak geçimlerini sağlamaktadır. Bu arada dikkatimizi çeken bir nokta da Moğolların büyükbaş sürülere çoban koymamalarıdır. Özellikle Moğol atları büyükbaş hayvanlar içinde en yaygın olanlarıdır. Moğol atları, -30/-35 derecelere kadar düşen sıcaklıklarda dışarıda durabilen hayvanlardır. Moğolların Almanya’ya kadar sefer düzenleyebilmelerinin sebebi de bu atlardır; çabuk yorulmazlar ve 160-170 km gidebilirler.
Bütün Moğollar yurt denilen çadırlarda yaşarlar. Moğol atları onlar için çok önemlidir, Moğol şarkılarının neredeyse tamamı Moğol atı ve Cengiz Han üzerinedir. Aynı zamanda Moğolların ata sporu diyebileceğimiz en yaygın sporu, kartallarla avlanmaktır. Kartallarla avlanmak tamamen erkeklere ait bir spor olarak bilinir, bu sporu yapan bir kız çocuğu vardır; o da meşhur olmuş ve belgeseli yapılmıştır.’’
Türkleri diğer göçebe topluluklardan ayıran en önemli özellik, göç ettikleri yerlerde medeniyet kurmayı başarmış olmalarıdır.
Murat Yalçıntaş’ın konuşmasının ardından sözü alan İsrafil Kuralay, Moğolistan’daki Türk tarihini konu edindi ve hala Moğolistan’da yaşayan Türkler hakkında bilgi verdi. Kuralay’ın konuşması özetle şöyledir; Moğolistan bizim ata yurdumuz ve Türklerin tarih sahnesine ilk çıktığı yerdir. Türklerin göçebe bir toplum olduğu herkesin malumudur; fakat Türkleri diğer göçebe topluluklardan ayıran en önemli özellik, göç ettikleri yerlerde medeniyet kurmayı başarmış olmalarıdır. Moğollar bu başarıyı gösterememiş, türkleşerek ve müslümanlaşarak çok büyük hizmetlerde bulunmuşlardır.
Moğolistan bugün baktığımız zaman bulunduğu yer itibariyle dünyanın çatısı diyebileceğimiz bir konuma sahiptir. Nüfusu Türkiye’nin iki katıdır -3 milyon- ve nüfusun neredeyse yarısı başkent Ulan Batur’da (Kızıl Kahraman) Tuul Nehri civarında yaşamaktadır. Yine Bugün Moğolistan bünyesinde 50 milyon büyükbaş ve küçükbaş hayvan barındırmaktadır.
Vezir Tonyukuk Ulan Batur’un doğusunda yaşamış, kırk sene vezirlik yapmış ve Türk tarihi açısından da çok önemli bir vezir olmuştur. Edinilen bilgilere göre Budist tehlikesi ve türk topluluklarının asimile olmasının önüne geçmek için yerleşik hayata geçmeyi reddetmiştir. Onun için ‘Türklerin Müslüman olmasının önünü ilk açan kişi’ denilir.
Moğolistan kuzeyinden güneyine Türk izleriyle dolu bir memlekettir.
Türk tarihi açısından Moğolistan laboratuvar niteliğinde, araştırmaya açık, adeta bir arkeolojik müze özelliği taşımaktadır. Türklerin yoğunluklu olarak yaşadığı yer Bayan Ölgii’dir. Yüksek dağların ortasında Altay Dağlarından doğup Karagöl’e dökülen Hovd Nehri’nin iki yakasında 1940 yılında kurulmuş Bayan Ölgii şehri. Burası Moğolistan’ın 21 eyaletinden birisinin adı ve aynı zamanda başkenti. Şehirde 35 000 kişi yaşıyor. Eyalet toplamında yaklaşık 100 000 kişi yaşıyor. Bunların yüzde 95’ini ise, Kazak Türkleri oluşturuyor. Şehir 1940 yılında kurulmuş olmasına rağmen hala çadırlarda yaşayan Türkler mevcut ve yerli halk bir çadırın Moğollara mı yoksa Türklere mi ait olduğunu ayırt edebiliyorlar. Edindiğimiz bilgiye göre Türk çadırları Moğol çadırlarından daha büyük ve geniş çadırlarmış. Burada Türklerin Dağı diyebileceğimiz Altay dağlarına gidinceye kadar balbal taşları size eşlik ediyor ve Altay Dağları’nın gece görüntüsü gerçekten muhteşem; insanın Rabbiyle baş başa kaldığı bir yer.
Türk tarihi açısından ilk yazılı anıtların olduğu Orhun Abideleri (Bilge Kağan ve Kül Tigin Yazıtları) Bayan Ölgii şehrindedir. Orhun Vadisi ilk Türk devleti olan Göktürk Devleti’nin kurulduğu yerdir. Aynı zamanda Moğol İmparatorluğu’nun da başkentidir. Dolayısıyla görüyoruz ki, Moğollarla Türkler bu kadim coğrafyada iç içe geçmiş durumdadır.
Son olarak Moğolistan’da yaşayan diğer Türk toplulukları; Saka Türkleri, Hoton Türkleri, Tuva Türkleri ve Uygur Türkleri’dir. Bugünkü Türkçemize en yakın Türkçeyle konuşanlar Uygur Türkleridir ve aynı zamanda tarımla ilgilenen bir topluluktur.’’
Moğolistan Kuzey Kutup Yıldızı Devlet Madalyası ve Moğolistan Devlet Başkanlığı Onur Madalyası sahibi olan Ali Rıza Arslan, Türkiye’nin Moğolistan’daki Türk değerlerini koruma altına aldığından ve Orta Asya’ya düzenledikleri muhtelif ziyaretlerden bahsetti. Türk tarihi ve Türk kültürüyle ilgili çok güzel ve faydalı bilgilere değinen bu ve bunun gibi belgesellerin artmasını temenni eden Arslan, ‘’bu ve benzeri belgeseller, gelecek nesillere de ışık tutacak mahiyettedir’’ diyerek belgeselin ehemmiyetine vurgu yaptı.
Programımız katılımcıların soru ve katkıları sonrasında, değerli konuşmacılara sertifika takdim töreniyle sona erdi.